Barış Vakfı, İstanbul’da 5 Mayıs 2018 Cumartesi günü “Çatışma Çözümleri ve STK’lar Çalıştayı” düzenledi. Kürt sorunuyla ilgili 2017 yılı raporumuzun konusunu, 2013-2015 Çözüm Süreci’nde sivil toplum kuruluşlarının durumu olarak saptadık. Çalıştayda, vakfımızca araştırmacı Cuma Çiçek’e hazırlatılan ve 18 Aralık 2017 tarihinde yayınladığımız rapor değerlendirildi, önümüzdeki dönem yapılabilecekler ve yapılması gerekenler tartışıldı.
Toplantıya Ankara, Diyarbakır, Van ve İstanbul’dan 35’in üzerinde farklı sivil toplum örgütü temsilcisi dahil olmak üzere 70’e yakın insan katıldı.
Çalıştay iki başlık altında üç oturum biçiminde yürütüldü. Çalıştayda Vakfımızın Başkanı Hakan Tahmaz’ın yaptığı açılış konuşmasının metnine, araştırmacı Cuma Çiçek’in “2013-2015 Çözüm Sürecinde Sivil Toplum Kurumları” raporunu sunuş konuşmasının metnine ve rapora www. barisvakfi.org internet sitemizden ulaşabilirsiniz.
Çalıştay katılımcıları kendi deneyimleriyle birbirini tamamlayan değerlendirme, eleştiri ve önerilerle rapora değerli katkılarda bulundular ve yeni fikirler ortaya koyan konuşmalar yaptılar.
Bu katkılardan esinlenerek Vakıf için hazırladığımız bilgilendirme ve değerlendirme metnini kamuoyuyla paylaşıyoruz. Önemle belirtmek isteriz ki, bu metin çalıştay katılımcılarının görüş ve önerilerinin tümünü içermiyor ve katılımcıları hiçbir biçimde bağlamıyor.
Her zaman her yerde barış
Çalıştayda, toplumda genel kabul gören barış ve çözüm arayışlarının “dönemin elverişsizliği” gibi nedenlerle ara vermenin yanlışlığı bir kez daha teyit edildi. Tam tersine, bizim gibi kuruluşlara en çok ihtiyaç olan dönemlerin, barışın zora girdiği dönemler olduğu ve bu dönemlerde çabaları yoğunlaştırmak gerektiği güçlü bir biçimde vurgulandı. Barış için, toplumumuza ve dünyaya nesnel gözlerle bakıp neler yapmamız gerektiğini araştırarak yol almanın gerekliliğine vurgu yapıldı.
Raporda yer alan sivil toplum kuruluşlarının genel olarak zayıf ve gettolaşmış, içe kapalı, tarafı belli, etki alanı sınırlı ve aralarındaki işbirliği oranı oldukça düşük ve ciddi kurumsal kapasite sorunları olduğu gibi tespitler genel kabul gördü.
STK’ların, Çözüm Süreci’ni görünür kılma, lobicilik gibi sınırlı çalışmalar yürüttükleri, müzakereyi normatif olarak algılama eğilimlerinin güçlü olduğu gibi fikirler öne çıktı.
Yapılanlardan daha çok yapılmayanlar veya yapılamayanlar öne çıktı. Bunlardan bazıları şunlar: STK’lar arası işbirliği, dayanışma, bilgi paylaşımı yok. Türkiye’de barış arşivi yok. Süreci izleyen raporlama çalışmaları yetersiz. Çocuklara ve gençlere yönelik çalışmalar sınırlı. Barış çalışması, mahallelere ve yerellere ulaşmış değil. Sınırlı akademik çalışmaların dahi STK’larla bağı yok denecek kadar az.
Birçok konuşmacının, sivil toplum örgütlerinin Kürt sorununa artık sadece Türkiye içinde yaşanan gelişmeler sınırıyla yaklaşarak çalışma planlamanın mümkün olmadığını, Suriye ve bölgedeki gelişmeleri dikkate alan, kapsayan bir çalışma yürütülmesine dikkat çekmesi oldukça önemli.
Bu noktada Barış Vakfı, sorunumuzun çözümünün sınırlarımızın ötesindeki gelişmelerle iç içe geçtiğini görerek hızlı, etkili ve kapsamlı çalışmalar yapmanın gereğine inanmaktadır.
Barışın Toplumsal Zeminlerini Güçlendirmek İçin
Barış çalışmalarının toplumsallaşması bakımından bazı konuşmacıların Barış Süreci’nin neden tehdit olarak algılandığı üzerine düşünmeye, anlamaya çağırması önemliydi.
Türkiye’nin uluslararası deneyimlerden yararlanarak kendi çözüm yolunu oluşturmasına ilişkin öneriler kadar, yerli bir deneyim olarak Akil İnsanlar Heyet deneyiminden de yararlanması ve bu konuda bellek oluşturulması önerisi önümüzdeki dönem çalışmalarının planlanmasında önemli olacaktır. Çözüm Süreci hafızasının oluşturulması gereksinimi böylece vurgulanmaktadır.
Aynı biçimde sendikaların, üniversitelerin çatışma çözümü konusunda çalışmalarına dönük teşvik edici çalışmalar planlanması barışın toplumsal inşasında ve yeni ilişkilerin geliştirilmesinde köprü işlevi görebileceğine ilişkin öneriyle birlikte, Türkiye’de sayıları 130 bini aşan sivil toplum kurumlarının özelliklede de yöre derneklerinin barışa ilgisini artıran çalışmalar yapılması titizlikle ele alınması gereken bir öneridir.
Yine barışın toplumsallaşması çalışmaları bakımından Türkiye’de barış hareketinin Kürt hareketinin hegemonyasında geliştiği iddiasının, tezinin veya oluşan algıyı kayda almanın elzem olduğu ortadadır. Barış kelimesine dahi önyargıyla yaklaşılmasını, suçlama, yargı konusu yapılmasını ortadan kaldıran çalışmalar yürütülmesi bugünkü ağır ve zor koşullarda özel bir önem arz etmektedir.
Bütün bunların ışığında aynı zamanda, barışa yeni bir yol bulma veya yeni bir yol açma arayışı olarak yürütülecek çalışmalar, çatışma çözümü üzerinde çalışan sivil toplum kurumları, akademisyenler, akitivistler arasında işbirliğini, bilgi paylaşımını, dayanışmayı geliştiren, çok yönlü ve belli konularda yetkinleşmeyi amaçlayan ve özendiren tarzda, bir tür güçlü barış ağı oluşturma, zemini yaratma perspektifiyle olmasının gereği berrak bir biçimde açığa çıktı.
Barış Vakfı olarak böylesine bir çabanın, tarafları barış ve çözüm yoluna girmeleri konusunda teşvik edici ve zorlayıcı olacağından hiç kuşkumuz yok.
Bu vesileyle, raporu hazırlayan Cuma Çiçek’e, saha araştırmasını yapan Reha Ruhavioğlu ve Veysi Altıntaş’a, danışmanlar Alev Erkilet, Bekir Ağırdır ve Etyen Mahçupyan’a çok teşekkür ederiz.
Zor ve ağır koşullarda raporun hazırlanması için kapılarını açan STK temsilcilerine ve Çalıştay’a katılarak görüş ve önerileriyle çalışmamızı zenginleştiren herkese minnettarız.
Ayrıca İstanbul çalıştay ı öncesi aynı konuyla ilgili Malatya ve Mersin’deki toplantılarımıza katılanların, İzmir, Van ve Diyarbakır’da toplantı yapan DİTAM yöneticilerinin çabalarını da kayda geçirmeliyiz. 14 Mayıs 2018
Barış Vakfı Yönetim Kurulu