Ortadoğu halkları bu yıl, ateşin, özgürlüğün, barışın, umudun, mücadelenin, baharın ve geleceğin simgesi olan Nevruz/Newrozu buruk kutluyor.
Türkiye zor bir süreçten geçiyor. İnsanların büyük bir çoğunluğu yarını konusunda umutlu değil. Toplumsal değerlerde ciddi aşınma yaşanıyor.
Bunların başında evrensel insanlık değeri barış geliyor. Toplumda sözün, ötekiyle diyalog kurmanın, sorunlara konuşarak çözüm aramanın kıymetinin azaldığı, barış isteminin suç kapsamına alındığı günler yaşıyoruz.
Bu ülke topraklarında çok değil beş yıl önce 2013 Newroz’unda Abdullah Öcalan’ın Diyarbakır’da okunan mektubuyla ülkenin dört bir yanında yaşanan o büyük coşkuyu, esen barış rüzgârını hatırlatmanın tam zamanı.
40 yıla yakın bir süredir devam eden savaşın yaraları kabuk bağlamaya yüz tutmuştu. Evet, iki yıl hiçbir şey çok kolay olmadı. Büyük badireler atlatıldı, riskler üstlenildi ama ölümlerin önüne geçilmişti.
Ya şimdi, dünyanın gözleri önünde Afrin’de yaşananlar ortada. Bombalar, katliamlar, ölümler, sıradanlaştı. Son üç yıl içinde siyasi tutuklularla dolan cezaevleri, 2018 yılında “barış” isteyenlerin, isteklerini sosyal medyada paylaşanların, ölümlere karşı çıkanların zorunlu mekanı olmaya başladı.
Her gün yeniden, yeniden “bölünme, aldatılma ve beka sorunu” ateşi harlandırılıyor.
Hep beraber, provokasyonlara açık bir ateş çemberinin içindeyiz. Buradan çıkışın yolu, toplumda barış fikrinin yeniden canlandırılmasına, huzur isteminin yükseltilmesine yol açmaktan, birbirimize sahip çıkmaktan geçiyor.
Barışı canlandırmak, yaşamı adaletle güçlendirerek ölümleri sonlandırmaktır. İnsan olmanın ve insan kalabilmenin gereği, insana doğuştan hak ettiği değeri vermektir. Bu topraklara, bu ülkeye daha fazla kötülük yapılmasının hep birlikte önüne geçilmeli.
20 Mart 2018
Barış Vakfı
Yönetim Kurulu